Okumaya değecek bir macera

Herkese yeniden merhaba! Okuyanlar hatırlayacaktırlar, bir önceki yazımda size şu ana kadar başımdan geçen birkaç ilginç olaydan bahsedeceğimi söylemiştim. İşte bu yazının yazılış sebebi de budur. Aslında şöyle, şu ana kadar o kadar fazla ilginç, değişik,güzel olay yaşadım ki, bu yazımda hangilerine yer versem bilemiyorum. Ama hadi şöyle bir başlangıç yapalım. Sanırım bundan bir 5 sene kadar önceydi. 4. sınıf falandım. 2005'ten o zamana kadar ve o zamandan sonra olan her sene yaptığımız gibi, ilk 2 buçuk senemi geçirdiğim canım memleketim Mersin'e gitmiştik. Önceki yazımda bahsetmişmiydim hatırlamıyorum ama benim yolculuk konusunda biraz takıntım vardır, biraz demek hafife almak olur aslında. İşte biz de Mersin'in yaylaları arasında geziniyorduk. İplik kalınlığında yollardan geçiyorduk. Sonra, bir anda ormanın arasında yolun daha da daraltıldığını gördük. Yolun sağ tarafına yol boyunca bir çukur kazılmış ve kenarı da kayalarla çevrilmişti. Virajı aldıktan hemen sonra karşımıza çıkıp bizi hazırlıksız yakalamıştı. Toprak yolun nemli ve kaygan olan o bölgesindeki zemin de bize pek yardımcı olmamıştı açıkçası. Az kalsın kayalara çarpıp telefonun çekmesini unutun, bir gece mahsur kalsanız ertesi gün cesedinizin bile sadece kurtlar tarafından yenilmemiş kısımlarının bulunabileceği o yerde mahsur kalacaktık. Arabadaki herkes için şaşırtıcı olan bir şekilde, kayaya sadece hafif bir dokunuş yapıp arabada küçük bir çizik oluşturmuştuk. Gerçekten ucuz atlatılmış bu hadisenin etkileri gerçekten uzun sürecekti, hele bir de bunu takip eden adrenalin dopingi niteliğindeki olayla birleşince. Az bir şey geri gittik. Babam arabadan inip hasar durumunu kontrol etti. Gördüğü tek çiziğin etkisiyle bir nebze de olsa rahatlamış bir şekilde yeniden arabaya bindi. Devam ettik. Kısa bir mesafe sonra sol tarafımızda hiç ağaç görmemeye başladık. Sonrasında ise bir anda yandaki çorak düz alanın yerini dik bir yamaç aldı. 15 dakika sonra öğreneceğimiz üzere, o düz alanda hiç ağaç olmamasının sebebi hepsinin uçurumdan aşağı kaymış olmasıymış. Tabii ki bunu öğrenince arkada oturan halam ve annem kalp krizi geçirmeye yaklaşmışlardı. Yol yapımı işçisi de bunu sezmiş olacak ki, kendine eğlence çıktığını fark edip



bizimkileri daha da korkutmaya karar verdi ve o zamandan 3 hafta önce yolun da o bölgedeki ağaçlarla birlikte aşağı kaydığını söyledi. Anlaşılan yolun kenarında kazılmış olan çukurun sebebi de buymuş. Yolu güçlendiriyorlarmış. Neyse, biz 15 dakika öncesine geri dönelim. Dik yamaca girip yanımızda o zamanki bana sanki sonsuzmuş gibi gelen uçurumla bir 7-8 km gittikten sonra, bizim tek araba olarak bile zar zor ilerlediğimiz o yolda karşımızdan bir araba geldi. Geldiğimiz yolda uçurumun başlangıcına kadar hiç yolun bir santimetre bile genişlediğini görmemiştik. O kadar yolu geri geri gitmemiz imkansızdı. Karşımızdaki Mersin plakalı hatchback araçtan geri gitmesini istedik. Ancak o arabanın nispeten acemi olan şöförü kendisinin de çok yol geldiğini ve geri gidemeyeceğini söyledi. Babam geri geri gitmekten başka şansımız olmadığına karar verdi. Şansımıza bak ki, geri vitese taktığımız anda daha hareket etmeye başlayamadan bile kuş uçmaz kervan geçmez bu yolda arkamıza bir araba daha geldi. Artık geri geri gitme olanağımız da yoktu. Sanırım 3 araba da öyle hiç hareket etmeden 5 dakika bekledi. En sonunda babam arabadan indi ve sinirli bir şekilde yolun kenarındaki çukura düşülmesini engellemek amacıyla dökülmüş kayaları teker teker alıp uçurumdan atmaya başladı. Aslında, galiba arabasını çizen bu kayalardan intikam alıyormuşçasına iyi hissediyordu galiba. Diğer iki sürücü de yanına yardıma geldi sonra. Bu işlemi gören yol yapımı işçisi uzaktan bağırdı bize: " Abiler, yapmayın! Durun abiler! " Ancak koşarak gelen işçi durumu görünce telsizinden başındaki kişiye haber verdi ve kayaları oynatmamız için izini kopardı, artık onun başı da dertte olmayacaktı. Hoş, babam o asap bozukluğuyla izin alınamamış olsa bile durmazdı. 10 metre boyuncaki tüm kayalar uçurumdan aşağı atıldıktan sonra, babam arabayı çukura doğru milimetrik olarak yaklaştırdı. Bakın şu işe, Karşımızdaki acemi sürücü uçuruma yaklaşmaktan korkuyordu ve geçemedi. Artık bardağı taşıran son damla olmasını bekliyordum bunun. Babamın tam sinirinin doruk noktalarında bir yerlerden cevap vermesini beklerken, babam kibar ve sakince arabayı kendisinin geçirmesini teklif etti. Bu öneri belki de zorunluluktan dolayı karşı taraf tarafından kabul edildi. Babam arabayı geçirdi, sonra da bizim arabamızı kayalardan arındırılmış bölgeden çekti. Arkamızdaki arabayla aynı işlem tekrarlandı. Nihayet düğüm çözülmüş, yol açılmıştı. Sonrasında ise az önce bahsettiğim diyalog yaşandı yol yapımı işçisiyle. İşçi şunu da ekledi : " Vallahi abi ilerde bir de boru var. Üstünden geçebilir misiniz bilmem. " Vel hasıl kelam, boruya vardık iki araba konvoy olarak. Artık adrenalin ve korkudan transa geçmiş olan arka koltuk kadrosu, araba borunun üstünden geçemeyince hiçbir şey söylemeden indiler ve yolu sağdan sola kesen iki ucu toprağa saplı boruyu iki yandan kaldırdılar. İki araba da borunun altından geçti. Arkamızdaki araba bize teşekkür etti. Ve
böylece bizde fazlasıyla macera yüklü bir günü noktalamış bulunduk. Vay canına, kendimi nasıl da
kaptırmışım. Sanırım başka bir hikayeye zamanım kalmadı. Artık onu da zorunlu olarak bir başka zaman anlatırım diyorum. Hepinize iyi günler, iyi akşamlar veya iyi geceler!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarihi Binasında Özgen Berkol Doğan Kütüphanesi

İstanbul Boğazı Kıyısından Eleştirel Bir Yazı

Milyonluk Arşiviyle Beyazıt Kütüphanesi, İstanbul'un Bilinmeyen Hazinesi